2 Nisan 2010 Cuma

çocukluğumu özledim

Çocukluğumu düşünüyorum bu aralar pek bi sık. herşeyimizi paylaşırdık o zamanlar. çekirdeği paylaşırdık, bir çekirdek küllahının içine 30 ayrı el girip çıkardı, eski gazete kağıtlarından küllah yapardı bakkal amcalar. oyuncaklarımızı, en çok da zamanımızı paylaşırdık. Sokakta ve evlerde oynadığımız, kendi kendimize yaptığımız, hepsi hayal ürünü olan oyunlarımız ve oyuncaklarımız vardı… Arkadaşlarla eğlenceli vakit geçirmek için “arkadaş”lardan başka hiçbir şeye ihtiyaç duyulmayan zamanlar, gazoz kapağı bulursak içini çamurla doldurup yere yılan çizerdik, akşam olurdu bir çırpıda… bisikleti olanın, mahallede "kral" olduğu günlerdi! Üç kişinin bir araya gelmesiyle kurulan kocaman bir oyun düzeni, koşmaktan, atlamaktan yorulmuş çırpı bacaklar… tozda toprakta oynamaktan kirlenen gözleri çapaklanıp da sabah uyanınca gözünü açamayan çocuk var mı acaba şimdilerde?

Şimdiki çocukların oyunları gibi sanal değildi hiçbiri. Hepsi gerçekti, gerçek arkadaşlarla oynanan, gerçek oyunlar. Oynanırken terlenen, oyuncağa dokunulan, arkadaşa ihtiyaç duyulan oyunlar. Bilgisayar, atari, tetris, gameboy, play station, wii yoktu. İp vardı, hulahop, yoyo, paten, halhal, yakantop, tüf tüf, bisiklet, kukalı saklambaç, sek sek vardı. Evcilik vardı sonra, hayalle kurulan evlerin mutfaklarında arkadaşlarla yenen “yalancıktan” yemekler…

Televizyon ekranına sadece “uykudan önce” bakılırdı. Arkadaşlarımızla oyun CD’si değil, hatıra defterlerimizi değiş tokuş ederdik. anket defterlerinde itiraf edilen aşklar vardı : ) kim kimden hoşlanıyorsa "en sevdiğiniz kız/erkek adı"na onun adı yazılırdı : )

pazar günleri banyo günüydü, banyodan sonra sokağa çıkıp kirlenmeyi göze almak büyük yiğitlikti : )

ulan ne günlerdi beee...