31 Mayıs 2010 Pazartesi

özet

bekle geleceğim dedi, gitti
ben bekle(me)dim, o da gelmedi
ölüm gibi bir şey oldu
ama kimse ölmedi

ö.a.

25 Mayıs 2010 Salı

zaman...

zaman en acımasız öğretmendir. önce sınavı yapar, sonra dersi verir. ve hep hazırlıksız yakalanır insan. bilsek ki bunları yaşayacağız, yapar mıyız hiç? bu kadar temkinsiz davranır mıyız? mutsuz olacağımızı bile bile, kalacağımızı bile bile bu sınava girer miyiz? tüm dersler seçmeli şu hayatta, aşk hariç.. onu seçemiyor insan, aşk insanı seçiyor, ve hep yanlış insanı seçiyor nedense..

mutlu olmak ya da olmamak çok mu önemli, ondan da emin değilim artık. sanki hep aynı yere çıkıyor sonu. söylenen sözler, yaşandığı zaman içerisinde bir anlam ifade ediyor, sonradan düşünmek, geriye dönüp okumak anlamsız. o yüzden hayatındaki izleri silmek ister insan, herşeyi yoketmeyi seçer. yok ediyor ki, dönüp bakacak birşey kalmasın. nasıl ki bütün o şarkılar sizi anlatıyorsa siz aşıkken, bütün atasözleri de sizin için söylenmiştir siz ayrıldığınızda: "zaman herşeyin ilacıdır". bu sözlerin hepsinde kocaman bir tecrübe yatar.

insan unutabilir, isterse tabii. yeniden başlayabilir, bunu da istemesi lazım. ya da hep özlemeyi, hep "onunla" yaşamayı seçebilir. kendi kendine aşkını beslemeyi seçebilir. ama imkansıza yakındır bu, paylaşım olmadan aşk olmaz, ancak saplantı olur, tutku olur, tutkular çok güçlü olduğu kadar, aldatıcıdır da. ama ya zaman... o kadar hızlı ve insafsızca geçer ki, siz neyi beklediğinizi unutursunuz ama beklediğinizi unutmazsınız.

insan beyni kahpedir, kalbi gibi...

... bir aşkı paylaşmak için çok geç
bir paylaşıma aşık olmak içinse erken
beni sevda yerimden vurdu yine zaman
şimdi sana söylenecek tek cümle:
bende sana yetecek kadar ben kalmadı

24 Mayıs 2010 Pazartesi

ben her bahar aşık olmam

Bugünlerde herkes gitmek istiyor
Küçük bir sahil kasabasına,
Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara...
Hayatından memnun olan yok.
Kiminle konuşsam aynı şey...
Her şeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.

Öyle "yanına almak istediği üç şey" falan yok.
Bir kendisi. Bu yeter zaten.
Her şeyi, herkesi götürdün demektir.
Keşke kendini bırakıp gidebilse insan.
Ama olmuyor.
Hadi kendimize razıyız diyelim, öteki de olmuyor.

Yani her şeyi yüzüstü bırakmak göze alınamıyor.
Böyle gidiyor iste.
Bir yanımız 'kalk gidelim', öbür yanımız 'otur' diyor.
'Otur' diyen kazanıyor.
O yan kalabalık zira. Iş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile, güvende olma duygusu...
En kötüsü alışkanlık.
Alışkanlığın verdiği rahatlık, monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor.

Kalıyoruz.
Kuş olup uçmak isterken ağaç olup kök salıyoruz.

Evlenmeler...
Bir çocuk daha doğurmalar...
Borçlara girmeler...
İşi büyütmeler...

Bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor.
Misal, ben... Kapıdaki Rex'i bırakıp gidemiyorum.
Değil bu şehirden gitmek, iki sokak öteye taşınamıyorum.
Alıp götürsem gelmez ki... Bütün sokağın köpeği olduğunun farkında.
Herkes onu, o herkesi seviyor. Hangi birimizle gitsin?
'Sırtında yumurta küfesi olmak' diye bir deyim vardır;
Evet, sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin. Kendi imalatımız küfeler.

Ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada. Ölüm var zira.
Ölüme inat tutunmak lazım.
İnadına kök salmak lazım.
Bari ufak kaçışlar yapabilsek. Var tabii yapanlar. Ama az.
Sadece kaymak tabakası.
Hepimiz kaçabilsek...
Bütçe, zaman, keyif...
Denk olsa. Gün içinde mesela...
Küçücük gitmeler yapabilsek.
Ne mümkün. Sabah 09.00, aksam 18.00.
Sonra başka mecburiyetler. Sıkışıp kaldık.
Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli bu kadar ağır olmamalı.
Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz. Bir ömür karşılığı bir ömür yani.
Ne saçma.


Bahar mıdır bizi bu hale getiren?
Galiba.
Ben her bahar aşık olmam ama her bahar gitmek isterim.
Gittiğim olmadı hiç.
Ama olsun... İstemek de güzel.


CAN YÜCEL

18 Mayıs 2010 Salı

bizans'ı terkederken...

Yer ile yeksan, ıslak saçlı, kem gözlü
Kavim göçlerinden bu yana ağlayan
Ve durmadan cep kanyağı yakıcılığında
Ezgiler çalan, çaldırtan, yakalatan
Adı bende gizli bir kadındı İstanbul.

Şehre bir yağmur yağdı ben ağladım.
Sevilirken ayrılmak mı kaldı Bizans'tan
Yalan dolan yoktu gözlerde yalnızca ses
Verilmiş sözler birdi edilen yeminler sıfır
Eşyalar alındı fotoğraflar söküldü yerlerinden
Bir aşkın izlerini yok edecek
Başka bir aşk sipariş edildi yeniden

Bir şehre yağmur yağdı ben ağladım
Kim daha çok yalan söndürdü çay bardaklarında
Ve buğularda yitirilen kimin adıydı
Bir aşktan diğerine kaç saatte gidiliyordu
Soyulur muydu kabuğu hayatın
Yoksa tüm vitamini kabuğunda mıydı

Yağmur şehre bir yağdı ben ağladım
Ben giderken en çok seni götürdüm
Aklımın nakliyesiydi asıl yoran taşıyıcılar
Yardan düşmüştüm, yaralarım yârdan armağandı
Kutsal kitabımdı ziyan edilmiş sevgililer atlası
Ben sevmeyi beceremedim
Belki de sevilmeyi
Benim sevmeye engel evcil acılarım vardı

Ben yağmur ağladım bir şehre yağdı
Ben şehre ağladım bir yağmur yağdı
Ben bir ağladım şehre yağmur yağdı
Ben yağmur ağladım

17 Mayıs 2010 Pazartesi

1 numarada gidip 40 numarada dönmek...

yenilgi kötü bişeydir. insanı şu hayatta en mutsuz edecek şeydir aslında. çünkü mutsuzluk getiren olayların hepsinin sebebi, sonucunun bir yenilgi olmasıdır. işten çıkarılırsınız, terkedilirsiniz, iflas edersiniz, yapmak istediklerinizi yapamazsınız, istediğiniz şeylere kavuşamazsınız.. bunların hepsinin sonucunda elde kalan şeydir yenilgi.

şartlarına karşı koyabileceğiniz durumlar vardır. oyunu sizin şekillendirebileceğiniz şeyler oluyorsa hayatta, sonunda yenmek ya da yenilmek olduğunu bilirsiniz, sonucunda sevinmek kadar hüsrana uğramak olduğunu da bilirsiniz. hazırlıklısınızdır, herşeyin olabileceğini hesap edersiniz.

ama bir de, bırakın yenmeyi, yenilemeyeceğiniz durumlar vardır. yenilmezsiniz bile, çünkü oyuna hiç dahil olamamışsınızdır...