27 Şubat 2012 Pazartesi

obsesyon

Arkamda görünmez bir ip var, ayağıma bağlı ve dolaştığım her yerde beni takip ediyor. Bu yüzden, evin içinde dolaşırken, dönüşte yine geçtiğim yerden geçmeliyim ki ip düğüm olmasın. Salonda sehpanın sağ tarafından dolaşıp koltuğa oturdum diyelim. Kalktığımda sehpanın sol tarafından geçip odadan çıkmaya çalışırsam, ip sehpaya dolanır. Bir hayli yoruluyorum çünkü bütün gün bunu takip etmek takdir edersiniz ki çok zor.

Yerdeki terlikler sürekli ters dönüyor sanki. Kalkıp düzeltiyorum ama yerime oturduğumda bir bakıyorum ki biri daha ters dönmüş. Annemin o anda anlattıkları sadece bir uğultu kulaklarımda, gözüm terliklerde, sanki bir göktaşı birazdan bizim salonun camından içeri girecek büyük bir gümbürtüyle. Kalkıp terlikleri düzeltiyorum. Yetinmiyorum, onları uzak bir köşeye koyuyorum ki tekrar ters dönüp hayatımı altüst etmesinler.

Televizyonda Pepee diye bir çizgi çocuk halk türküleri söyleyip dans ediyor ve yeğenlerim ona eşlik ediyor. Söylediklerinin ne anlama geldiğini bilmeseler de bu saçmalıkla oldukça eğleniyorlar. Folklorik şarkılar söyleyen bir çizgi film karakteri, ne komik. İçimden bir türkü tutuyorum. "Bundan sonra Atabarı'nı söylerse, beni bugün arayacak". Söylemiyor.

26 Şubat 2012 Pazar

bakışların bana biraz cesaret versin

Doğma, büyüme, ölme Ankaralıyım.

Biraz arabesk tadındayım

18 Şubat 2012 Cumartesi

tadımlık

Daha önceden soğan doğranmış bıçakla kesilmiş karpuz tadında hayatım. Dipten gelen bulanık bir tat, şimdikinin şekerini öldürüyor.

14 Şubat 2012 Salı

"meşhur"iyet

Bir otel odasında ölü bulunacak kadar ünlü olmak istiyordum. Bunun için isteğim çok, şansımsa hiç yoktu. Ankara'nın insanlara en büyük iyiliği buydu işte; huzurlu ve düzenli bir memur kentinde asgari şartlarda yaşamaktan daha fazlasını verememek. Önümüzde kilometrelerle ifade edilen engeller vardı. Meşhur olmak istiyorsam İstanbul'a gitmeliydim. Burada en çok, yüksek bir bürokratın tanıdığı olabilirdim, o kadar. Ki, birilerinin yakını olmak, Ankara'da edinebileceğiniz yegane ayrıcalıktı.

Burada mutluluk, Ankara'daki tiyatro sahnelerinden aşina olduğumuz oyuncuları ulusal televiyon kanallarında görmenin gururuyla eşdeğerdi. Kalıplara uymamak, her zaman rutinin dışına çıkmak, çemberi kırmak isteyen ben için, Ankara'da yaşama inadım bir çelişkiydi tabi. Ama düşüncede özgür olmaktı benim yaptığım. Yani özgür düşüncelere sahip olmak her zaman onları uygulama zorunluluğunu da beraberinde getirmiyordu. Asıl özgürlük, istediğin şeyi bir gün yapabileceğini biliyor ve kabul ediyor olmaktı. Evet ben bir gün gidebilirdim ama o gün bugün değildi.

7 Şubat 2012 Salı

üçleme

"Hayatta sevmediğiniz 3 şeyi sayınız" dediklerinde "adaletsizlik, yalancılık ve savaşlar" demek yerine "karnıbahar, kereviz ve yoğurt çorbası" diyecek kadar basit algılıyorum hayatı. zorlamaya gelmez...