20 Haziran 2013 Perşembe

Bir Kız Çocuğunun Pekinpoğderle İmtihanı

Eskiden, komşuluk ilişkilerinin çok sıkı olduğu bir apartmanda yaşarken, apartman kadınlarının oluşturduğu bir kolektif bilinç vardı. Tamamı "ev hanımı" olan bu kadınların "knowhow"ı çok kuvvetliydi, öyle kolay kolay heryerde bulunmazdı. Bir yenilik, bir haber, yeni bir tarif, bir yoksula yardım çağrısı herkesle paylaşılır, başı çeken biri muhakkak olurdu. Apartman kadınlarının hepsi "beylerini" işe gönderdikten sonra, evlerin kapıları açılır, herkes kendi kapısında dikilmek suretiyle apartman boşluğunu inleten koyu bir muhabbete başlanırdı. Anneler (anneler diyorum çünkü o zaman evlenmiş ama çocuksuz olmak diye bir şey yoktu apartman kültüründe), bir terliği yerde, çıplak ayağını diğer dizine dayayarak kapı pervazına yaslanmış duruş pozisyonunda, birinin ocaktaki yemeği yanana kadar konuşur dururdu.

İşte böyle günlerden bir gün, ilkokuldayım o sıralar, başı çeken teyzelerden en dedikoducusu ve en "trend" meraklısı olan, kek tarifleri üzerine muhabbet başlattı. "Yeni birşey çıkmış" dedi, "adı pekinpoğder mi ne, kek hamuruna katıyorsun tozu, kabartıyor, karbonat koymana gerek yok". Kadınlar arasında bir hareketlenme oldu. O hafta içerisinde "günü" olanlar, "nereden buluruz da alırız" telaşına düştü. Kapı önü dinlemesinde olan ben ve kardeşim, bu iş için görevlendirildik. Bakkala pekinpoğder almaya gönderildik.

Yol boyu içimden "pekinpoğder, pekinpoğder" diye tekrarlaya tekrarlaya bakkala vardık. Aksi bakkal amcanın diğer müşteriyi göndermesini beklerken, eskiden bakkal tezgahlarının baş köşesinde duran dev kolonya damacanasının ucundaki yeşil pompayla oynamaya başladım. Bakkal amca sordu: "ne istiyorsun evlat?" Dikkatimi pompadan çekip, bakkal amcanın 8 numara gözlüklerine verdim. Sahi ne istiyordum ben? Adını unuttum! Kardeşime dönüp bakıyorum, "Ne istiyorduk biz?" o da bana bakıyor. Hatırlayamadık bir türlü. Plan yaptık, ben orada bekleyeceğim, kardeşim eve gidip öğrenecek. Gitti. Ama geri gelmedi. Eve gidince anneler muhabbetine kaldığı yerden devam etmiş, oraya niye gittiğini ve beni bakkalda unutmuş.

Yarım saat bekledikten sonra bir hışımla eve gittim. Sinirden ağlamaklı, habire "icat çıkaran" komşu kadına öfkeli kapıyı çaldım. Halime epey gülüştüler, sonra bir paket tutuşturdular elime, sarı, ufacık, yumuşacık bir paket. Üzerinde "Baking Powder" yazıyor, Kabartma Tozu!

Memleketin ruh hali bu işte şimdilerde. Basit güzeldir ama biz basiti sevmeyiz. Basit anlatırsak, basite inersek aptal sanır bizi herkes. Okumuşun cahile, zenginin fakire, güçlünün güçsüze yaptığı şeydir bu: zor-laş-tır-mak. Zorlaştırırız ama sonuç bekleriz. Paketin üzerinde yazan değil içi önemlidir bizim için ama kimse söylemez içinde ne olduğunu.

Şimdi birileri çıkıp çok basitçe "kabartma tozu" desin diye bekliyorum.