20 Mayıs 2013 Pazartesi

yalnız değildik, 3.000 kişi kadardık... velonotte!

17 Mayıs günü Depeche Mode'u dünya gözüyle bir göreyim, canlı konser icra etmelerine tanık olayım, yaşlandığımda (bunamazsam) sağda solda anlatacak güzel bir anım daha olsun diye kalktım İstanbul'a gittim. Daha ben yarı yolda, Park Shop'ta tostumu yerken, konserin iptal olduğu haberi telefonuma bomba gibi düştü. Neyse en azından uzun zamandır gidip Didi'yle vakit geçiremediğim için, konser bahane İstanbul şahane deyip hiç moralimi bozmadım.

Didi biraz böyle egzantirik şeyleri araştırıp bulmayı sevdiğinden, internette bir etkinlik bulmuş, hep beraber toplanıp gece bisikletle İstanbul turu yapıyorsun. Bizim konser iptal oldu diye, ben daha İstanbul'a ayak basmadan Didi alternatif etkinlik planlarını yapmıştı bile çoktan.

Gittiğim günün gecesi, ikişer bira içip, ben televizyonun karşısına Behzat Ç. final bölümünü seğretmeye geçtim, Didi gitti yattı. Ertesi günü bisiklet kiralamaya gidip çok eğleneceğiz hesapta, o yüzden dışarı çıkmayalım dedik.

Cumartesi günü uzun sohbetli, çaylı kahveli kahvaltının ardından saat 14:00 sularında Acıbadem'den (yolun yarısını yürüyerek) Kızıltoprak'a gittik, bisikletlerimizi teslim almaya. Bisikletçide kask da lazım şu da lazım bu da lazım diye uzunca bir geyiğin ardından, kasklarımızı takıp birbirimizin haline gülerken hacivatla karagöz gibi kafalarımızı da tokuşturup atladık bisikletlerimize. Uzun zamandır bisiklet kullanmamanın verdiği tedirginlikle, kah bisiklet bizi gezdiriyor kah biz bisikleti, uygun yerde biniyoruz, uymazsa iniyoruz, Moda'ya vardık. Bir tost ve çay molasından sonra Kadıköy iskelesine yollandık. Bu arada bisikletlerimizi o insan kalabalığının içinde çocuklarımızı muhafaza eder gibi oradan oraya sürükleyip uygun yer arayarak, 16:45 Adalar vapuruyla Burgazada'ya geçtik. Adada bisikletlerimize tekrar atlayıp ver elini Kalpazankaya. Dilimiz bir karış dışarıda, kıpkırmızı kesilerek, dura kalka tepeye çıktık. Deniz manzarası ve püfür püfür akşam rüzgarında 2 kadeh rakımızı içtikten sonra dönüş vapuruna binmek üzere saldık bisikletleri tepeden aşağı.

Dönüşte Kabataş İskelesi'nde indik çünkü bisiklet turumuz Sultanahmet'ten başlayacaktı. Saat 22:00 olmuştu ve bisikletçilerle buluşma 23.00'teydi. Yukarı baya bir rampa ve yol uzun olduğu için Didi tramvaya binelim dedi. Duraktaki güvenlikçi arkadaş "tabi binebilirsiniz" deyip sorun çıkarmayınca, boş bir vagon bekleyip atladık bisikletlerle içeri. O saatte fazla bir sorunla karşılaşmayacağımızı düşünürken, bir sonraki duraktan tramvaya binen çılgın kalabalık bizi önce gözle sonra sözle taciz etmeye başladı. "İnsanlara yer yok bir de içeri bisiklet sokmuşlar yaw" nidaları arasında sanki bisikletler bizim değilmiş gibi bir tavır takınmaya çalışırken utancımızdan şapır şapır terleyip, Sultanahmet'e gelmeden attık kendimizi vagondan dışarı. Zaten yeterince yorulmuştuk, biraz daha yorulsak ölmezdik ya...

Sultanahmet Meydanı'na "acaba kalabalık olur mu ki" falan diye konuşa konuşa vardığımızda gördüğümüz kalabalık bizi dumura uğrattı. Binlerce insan, tam tekmil, full aksesuar, rengarenk bisikletleriyle beklemekteydi. Ortam süperdi. Fotoğraflar çekildi, herkeste bir heyecan, bir kıpırdanma hali. Bu arada saat 24:00'e yaklaşmaktayken, bütün gün sele üzerinde gezdirdiğimiz popolarımızda tatlı bir uyuşukluk, buruk bir acı yok değildi hani. 2 Redbull çakıp, start verilmesini bekledik. Saat gece yarısını biraz geçe binlerce insan, bastık pedallara. Aha da güzergahımız :



Gecenin sakinliğinde ve serinliğinde, önce kalabalığa ve birbirimize alışmaya çalışarak, sonra rahatlayarak, sonra hızlanarak Sultanahmet'ten çıkıp, görülen rotayı izleyerek Ortaköy'e kadar sürdük. Saatler 03:00'ü gösterdiğinde Ortaköy meydanında, acıkmış, susamış, yorulmuş, bacaklarımız titrerken Didi'nin taksicilere acıklı bakışları sayesinde insan evladı bir taksici amca bisikletlerimizi arabasının bagajına tıkıştırıp bağladı ve bizi eve götürdü.

"Bir bisikleti aynı gün içerisinde kaç farklı toplu taşıma aracına bindirebilirsiniz" yarışmasında vapur, tramvay ve taksi ile birinciliği almış olmanın gururu, ileride (bunamazsak) birilerine anlatacak güzel bir hatıranın sevinci ve kıçımızda oturak acısıyla uykuya daldık.

Yaw ne güzel bir şey yaptık!