15 Aralık 2011 Perşembe

uyku tutmazsa...

uyku tutmazsa, yazı yazılır... ki ne çok şey birikti yazacak. ama yazayım demeyle olmuyor, gelmesi lazım, hadi beni yaz demesi lazım, hem de beni satır satır şu cümlelerle yaz diye dökülüvermesi lazım....

anneannem öldü... gözümü açtığımdan beri bildiğim, herkes ölse, biz ölsek dünyada kimse kalmasa ona birşey olmaz sandığım anneannem teslim oldu. hep güçlü, dizginler hep elinde, zayıftan değil güçlüden hoşlanan, ezilmeyen, cahil ama bilmiş, yaşlı ama zihni her daim dinç kadın, o çok sevdiği şaşaa ve debdebeli bir törenle gitti.

ağlayanlardan olmak isterim hep. çemberin dışında değil, içinde kalmak. ağlamadım. yine... ağlayamadım.. hiç yapamıyorum. neden normal insanların normal tepkilerini bile gösteremiyorum, onlar gibi olmamak adına? üzüldüm elbet, çok üzüldüm ama bunu kendim yaşamayı, böyle yaşamayı uygun buluyorum her nedense.. ben hiç "diğer"leri gibi olamıyorum.

gidene kal diyemiyorum. beni üzene hesap soramıyorum. kırmıyorum kimseyi, kendimle hesaplaşıyorum.. ama hep duyuyorum pişmanlıklarını, yalvarışlarını.. benim soramadığım hesabı, ilahi adalet soruyor galiba. ya da ben böyle düşünerek teselli buluyorum.

bütün yaşam pratiklerimi rafa kaldırdım uzunca zamandır. sevmek, çalışmak, gezmek, keyif almak, içmek, paylaşmak, korkmak, ağlamak...  yaşama rutinlerimin hepsini bir yere sakladım ve nereye koyduğumu unuttum sanki. herşeye nötr, duygulara kayıtsız, herşeyi "unutmuş" gibiyim. hafızamı kaybetmiş gibi...

bendeki bu halin farkına varan ama kendinin farkında olmayanların "ay bu aralar bende de aynı şey var" diye, ifadelere sığmayan cümle kurma çabalarını "yazık" bir girişim olarak karşılayıp ezmek istiyorum onları. kendini hayatın rutinine ve boşverilmiş, yetinilmiş bir yaşama kaptırmış insanların bu korkakça tavrını suratlarına vurmak istercesine, her seferinde bu rutini bozmaya çalışıyorum. oysa bana ne onlardan. hem zaten yanlış yapıyorum farkettim ki... hayatını hiç sevmediği bir insanla harcayan da, çok sevdiğiyle paylaşan da, boş gezen de, dolu yaşayan da, farkında olan da olmayan da, gün geliyor ölüyor... bunların hiçbiri olmamış gibi oluyor. o zaman bu gayret niye? bu sevme çabası, fazlasına sahip olma çabası, kabullenmeme çabası, "benim hayatım benim istediğim gibi olsun" çabası niye?

sakladıklarımı tekrar bulduğum gün, dönüp bunları okuduğumda yine haklı bulacağım kendimi.. ve içimdeki kusursuz dengeye hayran olacağım yeniden...

2 Aralık 2011 Cuma

2 sene 4 ay

Bu süre zarfında biriktirdiğim 8 defter, onlarca dostluk, bir sürü tlf numarası, dünya kadar kalem, 2 masa takvimi, toplantılar, görüşmeler, gecelere kadar süren mesailer, mutluluklar, kavgalar, dedikodular, gözyaşları ve anılarımı alıp gidiyorum.

Böyleyim ben... İdare edemem, durağanlığa ayak uyduramam, mutsuz olmaya başladıysam, sorgulamaya başladıysam, en önemlisi şikayetlenmeye başladıysam, gitme vakti gelmiştir. Gidiyorum...

Her zaman dediğim gibi: "bakalım kahramanlarımız ileriki bölümlerde nelerle karşılaşacaklar?"

elif "yeni başlangıçlar" karaer