25 Şubat 2013 Pazartesi

bir kayıt cihazı olarak beyin...

Talepkar olmanın ayıp kabul edildiği bir ailede yetişmek, gün gelip de hakkınız olanı istemeye sıra geldiğinde utanıp çekinmenize sebep olur. Böyledir bu işler, aile terbiyesi yakasını bırakmaz hiç insanın, kim olduğunuzun mayasıdır bu.

Bir kokuyla 10 sene öncesini hatırlamak, bir sahneyle çocukluktaki bir ana dönmek hep bu beynin muziplikleri. "Aşkta mantık yoktur" dedi bir bilge kişi, "Aşk mantığın ta kendisidir" dedim ben de. Aşkı yaşamaya ve kiminle yaşayacağına karar veriyorsun, bundan daha mantıklı birşey olabilir mi allasen? Hem ayrıca aşkı kalple bağdaştırmak bir metafordan ibarettir sadece. Kalp, vücuda kan pompalamaktan başka işlevi olmayan bir organ sadece, onunla sevebilmek çok yavan...

Bu beynin oyunları hep işte bunlar. Radyoda bir şarkı başladı ve ben 2004 yılı temmuz ayına gidiyorum, arabadayım, hatta tam olarak nerede olduğumu bile biliyorum, hacettepe kampüsünün arka kapısından çıkmışım tam, içimde bir heyecan, fişek gibiyim:

yemem ben artık bunları
ters yüz ettim hayatımı
dedim yak lambalarını
oyna sen de zarlarını
bırak başkalarını
ben aptal mıyım
.....
niye sordum soruları
biliyordum cevapları
gel her gün aynı şeyi yap
git her gün aynı şeyi yap
sonra gelince hesap
ben manyak mıyım

O kadar kaydın arasından, görüntüsü, kokusu, sesiyle tüm dosyaları saniyenin bilmem kaçta biri kadar bir sürede nasıl bulup çıkarabiliyorsun sevgili beynim?