22 Kasım 2010 Pazartesi

seviyorum - sevmiyorum

bakkalları seviyorum, bi de büfeleri. hani böyle arabayla kapısına yanaşınca, camdan elinizi uzatsanız içerden istediğinizi alacakmışsınız hissi veren yakınlığını... alışveriş merkezlerini sevmiyorum, dev hipermarketleri, o sevimsiz kalabalığı, çeşitliliği sev-mi-yo-rum. artık pek kalmadı ama nerede bir market-bakkal görsem durur bişeyler alırım yoktan yere.

kendi saçımı kendim yapmayı seviyorum, böyle darmadağın, doğal, ben gibi yani. kuaförlerden nefret ediyorum. oraya gelip hayatıyla ilgili herşeyini kuaföre, manikürcü kıza anlatan, onlarla öpüşüp sarışan, "aşkım, bebeğim" diye hitap eden süs köpeklerini sevmiyorummm.

muhabbeti seviyorum. kırıtmayı sevmiyorum.
istediğim gibi davranmayı seviyorum. "ben artık olgun bir kadınım, oturayım" pozlarını sevmiyorum.
içmeyi seviyorum. "benim hakkımda ne düşünürler, biraz ağır olayım" pozlarını da sevmiyorum.
sıkılınca basıp gitmeyi seviyorum. "insanlara ayıp olur, sıkıntıdan patlıyım ama burda kök salayım" durumlarını sevmiyorum.
sadeliği seviyorum. ihtiyacım olan her türlü "aksesuar" bende fazlasıyla mevcut zaten. yapay olanı sevmiyorum. ne demişler: simplicity is the ultimate sophistication!

kırılıp döküldüm diye
korkmayacaksın tekrar sevmekten
ne de olsa insan bir kere ölür
hani kırılmaz ya kemik de aynı yerden

Hiç yorum yok: