16 Mayıs 2009 Cumartesi

alışverişin duayeni Türk kadını

Bilenler bilir, son 5 aydır bir mağaza işletmeye başladık. Ankara'nın mutena bir semtinde, öyle çok büyük biyer diil, kendi halinde... Bayan kıyafetleri satıyoruz. Mağaza müdürümüz Ayşe, daha ziyade o duruyor mağazada, ben çok yoğun olursa yardıma gidiyorum.

Şimdi efendim, bu mağazacılık o kadar sabır gerektiren, o kadar özen isteyen bi iş ki, akşama kadar 100 bin türlü insan gelip gidiyo: delisi, sosyetesi, avamı, komplekslisi, 100 kilo olup kendini sıfır beden sanan, 36 beden giyip göbekli olduğunu iddia eden, evlisi, bekarı, ne aradığını bilmeyeni.... ve üstelik hepsi kadın! hemcinslerimin çeşitliliği konusunda bu kadar geniş bir yelpaze olduğunu inanın yeni öğrendim. Bu durum bazen bizi çok eğlendiriyo, bazen de sabrımız o kadar taşıyo ki... Acayip komik diyaloglara şahit olup, bazen uzun süre dumurdan kurtulamadığımız oluyo.

Mağazanın kapısında dikiliyoruz. Belli ki esnafın da pek işi yok, herkes kapı önü muhabbetinde. Birisi yaklaşıp soruyo: "Erkek var mı?" var, içerde, nası bişey olsun diycem, kıyamet kopucak. hay güzel Türkçem! erkek kıyafeti satıyo musunuz demek istiyo teyzem ama o kadar acelesi var ki, kapıda kestirmeden soruveriyo, ve biz de Türk'üz ya, anlayıp cevap veriyoruz: "yok, erkek satmıyoruz!"

Çok zorlayan müşteri tipi vardır. Daha kapıdan girerken ne istediğini anlatmaya başlar, öyle bahsettiği gibi bişey olmadığını kendisi de bilir ama sizi aciz durumda bırakmaktan duyduğu tatmini sonuna kadar yaşamak ister. Misal: "Hem spor, hem abiye, düğüne giderken, işe giderken, gündelikde de giyebileceğim, çok kaliteli, mümkünse markalı bi elbise istiyorum. ama 50 liradan fazla olmasın" öyle bi elbise henüz dikilmedi güzel ablam! diyemiyosun işte, müşteri velinimet ya, arkasından gülmekle yetiniyosun.

En sıkıcı müşteriler, aynaya baktığında kendinden başka bişey gören, kendiyle barışamamış, kompleksin sınırlarını zorlayan bayanlar. üstelik size düşman gözlerle bakarlar, zayıf olmanız dolayısıyla ortamdaki tek suçlu sizmişsiniz gibi davranırlar, giydikleri yakışsa bile almadan giderler, çünkü üzerindeki beden etiketinde yazan rakam, yazmasını istedikleri rakam değildir. şu konuşmalar çok sık yaşanır:

- 36 beden giyiyorum
hayır giymiyosun. ama ısrarla 36 bedeni alıp kabine girerler ve yanlardan dikişleri patlamış pantolonu elinize tutuşturup lafı yapıştırırlar:
- Kalıplarınız çok dar, ben normalde 44 giymiyorum!
bunun normali anormali yok, sadece siz varsınız demek ister, yutarsınız, müşteriye hak verip biraz da kendinizden katarsınız:
- Beden etiketlerini yanlış takıyolar bazen..

En eğlenceli diyalog şudur asıl:
- Bu biraz göbekli/şişman gösterdi / uzun gösterdi / kısa gösterdi / basenli gösterdi....
kıyafetler sihirbaz gibidir zaten, olmayan bişeyi varmış gibi gösterirler! ah bayanlar ah.

Israrcı müşteriler, pazarlık yaptığını sanıp işin suyunu çıkaranlar, en sinir bozucu olanlardır. 8 parça kıyafeti 1 saat deneyip, kasaya geldiklerinde "paramız yok, memuruz biz, kriz var" diye 1 tane parasına 8 ini de alıp gitmek isterler ve üstelik bu kriz hadisesinden dolayı, kafanızın çalışmadığını ve satış olsun da ne olursa olsun mantığıyla herşeyi vermeye razı olduğunuzu sanırlar. bütün kavga kıyametten sonra, son vuruşu yaparlar: "hadi o 5 i de alma, dolmuş paramız olsun"

- bu tişörtün başka rengi var mı?
- hayır yok, tek renk onlar
-peki kırmızısı var mı?
ne cevap verelim? iyisi mi hiç muhattap olmayalım

ben bunları yazarken, bu diyaloglar son hız hala devam etmekte. napalım, tek gelsinler de nasıl gelirlerse gelsinler. tamam sizin dediğiniz olsun, ayağınız alışsın!

4 yorum:

Adsız dedi ki...

kardeşim bu yazıyı mağzanın duvarına asalım diycem ama kimse üstüne almazki

özge dedi ki...

Elifcim bu kadar güzel anlatılır, insan sarrafı yapmışlar seni güzel kardeşim :)

LA78'ers dedi ki...

yaa bu yazılar çok eğlenceli sen neden haftada bir yazıyosun..

daha sık yaz bence..

Elif Ardıç dedi ki...

teşekkürler :) yazmak için uygun vaktin gelmesi lazım. o zaman keyif alabiliyorum ancak