11 Mayıs 2009 Pazartesi

saksının çalışmadığı zamanlar

aslında buna "jetonun düşmediği", "voltajın düştüğü", "beynin tam anlamıyla şarj etmediği" zamanlar da diyebiliriz. birazdan okuycaklarınızın hepsi gerçek olup, üstelik hepsi ayık kafayla yaşandılar. hatta bazılarının gerçekleştiği tarihlerde daha ağzıma bir lokma alkol bile koymuş değildim o vakte kadar.

bazen kendi kendimize ne kadar salak olduğumuzu ya da kafamızın neden diğerleri gibi pratik çalışmadığını düşündüğümüz zamanlar olur ya, işte nedense bu zamanlar bende pek bir sıklıkla yaşanmakta. aslında ben bunu daha çok, kafamın başka türlü cinliklerle meşgul olmasına bağlıyorum. yoksa hattızatında kafam bazen o kadar güzel çalışır ki, meseleyi hep görünmeyen tarafından görürüm :)

sene 1995 falan olması lazım. lisedeyim, çok toyum, biraz da "loser" bi tipim. annem beni 1984 senesinde "çocuk biraz açılsın" diye anaokuluna göndermiş ama sene 1995 olmuş ben hala açılamamışım, o kadar yani! neyse uzatmayalım, yazları finikede geçirmekten yeni vazgeçmişiz ve ailecek daha modern biyere kemer'e taşınmışız ama benim aklım hala finikede, çünkü herkes orda. daha doğrusu çiğdem orda. o zamanlar, ilerde kocaman 5 katlı, 50 odalı bir ev yaptırıp bütün akrabalar beraber yaşamak hayalleri kuruyorum ki, kuzenlerden felan uzak kalmak baya zorlu bişi benim için. ben arada bi kaçıp kaçıp finikeye çiğdemlere gidiyorum, gittimi de gelmek bilmiyorum. çiğdemlere kıbrıstan misafirler geldi o yaz. bi karı koca, eniştemin uzaktan akrabalarıymış. bizim de tek eğlencemiz akşamları finikenin merkezine gidip dondurma yemek, çekirdek çitlemek, gelene geçene bakmak gibicesinden çok naif aktiviteler.. biz bu karı-koca misafir çifti bir akşam finikeye gezmeye götürdük. bunlar da, misafirliğe uzak bir şehre giden her çift gibi her adım başı durup şakada şukada fotoğraf çektirmekten büyük zevk alıyolar. tabi dijital fotoğraf makinesi henüz icat olunmamış, amca hababam çantadan yeni bir film çıkarıp takıyo, çekmeye devam. biz yine güzel bi manzaranın önünde durduk, adam dedi ki şöyle akrabalarla bi foto çekinelim. ben de kendimi bu "akrabalar" statüsünden biraz uzak görmüş olmalıyım ki , siz durun da ben sizi çekeyim dedim. halamlar, misafirler, kuzenler felan poz verdiler. ben de pozisyon aldım, gülün mülün derken resmi çektim. tam o esnada yanıma bi adam yaklaştı. "afedersiniz" dedi, "bi de bizim resmimizi çeker misiniz" işte bakın bende elektriklerin kesildiği nokta burası. gayet sakin ve vakur bir edayla adama cevap verdim: ama fotoğraf makinası benim değil ki!. adam 2 saniyelik bir dumurdan sonra "zaten bizim makinayla çekiceksiniz" dedi. cevap: haaa o zaman olur tabii :)))

o saniyede aklımdan neler geçti anlatayım. ben bu resimleri tab ettirip adamları bi daha nerde bulucam da vericem. makina benim değil, misafirlere ne cevap veririm. üfff hep böyle angarya işler de beni bulur. ve buna benzer daha bi yığın saçmalık! tabi ortamdaki herkes çok güldü çok güldü, ben de ilerde bir seri katil olup, benle alay eden herkesi öldürmek üzere planlar yapmaya başladım :))

aradan yıllaaar geçti ve ben büyüp serpildim ve kendine güvenen, gururlu, bir o kadar akıllı, güzel olduğu kadar küstah(!) bir genç kız oldum :p hatta o kadar free takılmayı seviyorum ki, ailede tabuları yıkıcak bilumum aktiviteleri üzerime almışım, bir don kişot edasıyla dövüşüyorum. hatta bununla yetinmeyip kardeşimi falan da fiştekliyorum ki, birlikten kuvvet doğsun :) bizim kuzen başak evlenip istanbula yerleşince, ayşe'ye dedim ki gel istanbula gidelim. nası olcak falan derken, arabamıza atlar gideriz ne var dedim. annem kıyametleri kopardı, ablam baya bi telaşlandı, babam çaktırmasa da kesin beni birilerine şikayet etmiştir. çünkü 2 kız çocuğunun tek başına arabaya atlayıp şehirler arası yolculuk yapması o güne kadar görülmüş şey değil, yani bizim ailede. annemin "önünüze biri geçer", "lastik patlar", "harbolur darbolur" sözlerine kulaklarımızı tıkayıp sabahın 5 inde düştük kardeşimle yollara. bu arada benim kardeşim öyle bildiğiniz gibi değil. kim haklıysa onun yanında durur, ööle sağlam bi şahsiyet. nabza göre şerbet vermez, sezarın hakkını sezara verir. yerli yerinde espri yapar ama mahkemede karar okunuyo zannedersiniz. haydi bismillah dedik çıktık, annemin hava biraz daha aydınlansaydı keşke serzenişlerine kulak asmadan. hava aydınlanmadığı gibi ben de tam ayılamamışım aslına bakarsanız. neyse, çıktık otobana. ankara çevresindeyiz, bi yol ayrımına geliyoruz, tabelaya bakıyorum "İstanbul Havalimanı". az ilerliyoruz gene bi yol ayrımı gene bakıyorum "İstanbul Havalimanı" allah allah diyorum. ya o havalimanının adı atatürk havalimanı değil miydi? hem diyorum daha ankaradayız, taaa burdan istanbuldaki havaalanına tabela mı koymuşlar? duramadım, ayşeye sordum. ayşe dedim, istanbul havalimanı ne alaka? ayşe hiç istifini bozmadan, gözünü ön camdan ayırmadan, gayet makul ama baskın bir ses tonuyla cevap verdi: "İstanbul virgüüül Havalimanı". anam, güliyim mi ağlıyim mi, freeyim çok akıllıyım ne güzel bişey yapıyoruz kendi kendimize havam söndü ona mı yanayım, koltuğumda küçüldüm küçüldüm, hiç cevap vermedim. boluya yaklaşırken aklıma geldi, bir gülme fışkırdı burnumdan taa ön cama kadar nerdeyse (iğrenççç)

ablamla bikere böyle bir free takılma hadisemiz gerçekleşti ama az kalsın olayın kendisi başlı başına bir hadise oluyodu. 2002 ya da 2003 yazı olmalı heralde, ablam ve kalabalık bir kız grubu datça'ya tatile gitmeye karar verdiler. ben de takıldım peşlerine. zeyn, arkadaşı yıldız ve ben kemerdeyiz. ordan datçaya gidicez. kızlarla orda buluşcaz. sorduk soruşturduk dediler ki burdan datçaya otobüs gitmez. siz burdan antalyaya gidin, ordan bodrum otobüsüne binin. gökova kavşağında inin, ordan 5 dakkada bi marmaris otobüsleri geçiyo, marmaristen de datçaya otobüs var çok kolay çok kolay dediler. eyvallah dedik, kemerden dolmuşa bindik akşam 7 de. antalyaya indik sekizde. 9 da bodrum otobüsüne bindik. gökova kavşağına geldik bilin bakalım saat kaç: sabah 3 buçuk! aboww, tam marmaris-gökova yol ayrımı tabelasının önünde attılar bizi otobüsten daha doğrusu atmışlar, ben gözümü açtığımda reflektif yol tabelasının altında bavulumun üstünde oturur pozisyonda uyuyodum. o tabelalar da yakından bakınca baya büyük, biz 3 kız yanında bidicik kaldık. e tabii saksıyı çalıştırıp da hangi saatte o kavşakta olacağımızı hesaplasaydık, evden hiç çıkmazdık. o 5 dakkada bi geçen marmaris otobüslerinin adı var kendi yok! bekle bekle, tırsmaya başladık hafiften. bi taksi geçse, kaç lira dese vericez. yeter ki kurtlar ya da kamyoncular gelmeden bizi marmarise götürsün. neyse bi taksi göründü. aman bi sevindik ki o kadar olur. üçümüz de attık kendimizi yola, sanki bizden başka bişey varmış da bizi göremezmiş gibi. taksi durdu, bi sevindik, nerdeyse adamı sarılıp öpücez. adam indi gayet güzel, abla dedi hayırdır, anlattık böyle böyle. parada anlaştık falan, marmaris de tepeden ışıkları görünüyo falan ama ah bi gidebilsek. neyse adam bizim bavulları attı arkaya. üçümüz geçtik arkaya oturduk. adam arabayı çalıştırdı veeee sıkı durun, yanındaki koltuğu dürtükledi: kalk kalk dedi, misafirlerimiz var! o ne, yan koltukta sızmış bi adam var. adam höh diye bi doğruldu ordan, üçümüz birbirimize bi sarılmışız, tırnakların battığı kollarım 3 gün acıdı. şöför başladı mı yavşamaya. eğlenceden dönüyoduk biz felan diye, adamlar sarhoş, niye marmaris otobüsüne binmediniz diyo. zeyn diyo ki bitek pamukkale varmış, o da çok kaza yapıyo binmedik diyo. halbuki pamukkalede olmak için can atıyoruz o esnada. şöför de pamukkale firmasının avukatıymış meğer, bizle bi kavgaya tutuştu, pamukkale öyle şey yapmaz falan. benim doğrucu ablam üsteliyo habire, yok yapıyomuş falan.. neyse zeynep kes diyoruz, yıldız garibim bu arada hababam asker babasından bahsediyo, aklı sıra adamı korkutacak, ben de 155 i çevirmişim elimde telefon parmağım dial tuşunda ama tlf çekmiyo! neyse sağ salim indik marmarise, adam biraz ısrar etti sizi biyerlere götüreyim bu saatte otogarda napıcaksınız falan diye. otogarda çöpleri yiyen kedileri görünce alacakaranlıkta hepsine sarılmak geldi içimden :)

halbuki bunlara hiç gerek yokmuş. bodrumdan datçaya vapur gidiyomuş arkadaşlar!

4 yorum:

Adsız dedi ki...

Elifcim her aklıma düstugunde buraya gırıp okuyorum yazdıklarını...evden kaçış hıkayemızı de anlatsana kuzenım.

başak

Elif Ardıç dedi ki...

ohooo daha öyle ne hikayeler var şekerim, hepsine sıra gelicek de, zaman gerekiyo yazmak için

Zi dedi ki...

beni de yaz..

Elif Ardıç dedi ki...

ziacım senin hangi birini yazayım :) ama şu rock'n coke hadisesi gerçekleşirse, uff baya bol malzeme çıkıcak